3 Eylül 2015 Perşembe

'' Piraye öldü aşkından yine de dönmedi Nazım'a..''



İster istemez sabah erken uyanıyorum köy yerinde , erken uyanmak için sebep oldukça fazla. Ya kapı gıcırdıyor ya da başımda sinekler dönüp duruyor.''Henüz Sabahın ilk ışıkları, saat daha 6.00 bile olmamış'' diye iç geçirip, temiz havayı solumak için kapıya çıkıyorum.Kapının önündeki, doğal kaynak suyun yüzüme temas etmesiyle bir nevi ayılıyorum.Köy evlerinin dağılımı belirli bir düzenek içinde, yamaç ve dik yokuş olmadığı için karşı tepenin ardına sis çöktüğünü rahatça görebiliyorum. Etrafa meraklı bir şekilde göz gezdiriyorum , bir ayrıntı bir arayış içindeyim.Köyün sol tarafında kalan ''mezarlık'' yoluna doğru yöneliyorum. Bana doğru emin adımlarla gelen ve acısı taze olan bu Amcayı çok iyi tanıyorum.. Başında siyah kasketi , yeleğinin cebinden sarkan gümüş renkteki köstekli saati ve donuk bakan gözleriyle selamlaşıyoruz. Ben durumu bildiğim için önce davranıp hal hatır soruyorum da, Cemil Amca pek oralı olmuyor, hafifçe başını sallıyor.. Sabahın bu saatinde nereden geldiğini sorma gereği duymuyorum. Çünkü, Cemil Amca her sabah geldiği için bu mezarlık yolunun yabancısı değil.Tam tamına 72 gün önce toprağa verdiği, dert ortağı olan eşinin yanından dönüyor.Ne için gidiyor Cemil Amca her sabah ? Toprağına su dökmek için mi ? Dert ortağına içini dökmek için mi ?.. Ufak bir iç çekerek, kafamda oluşan soru işaretleriyle birlikte köy evimizin balkonuna geri dönüyorum. Oluşan yalnızlıktan ve sessizlikten yararlanmak için kitabımı alıyorum elime, kaldığım sayfadan devam ediyorum okumaya. Yine öyle bir zamanlamayla denk gelmişim ki bu kitaba , bulunduğum durumun , geçirdiğim duygusal yoğunluğun içinde rast gelmemiz tesadüf olamaz diye düşünüyorum.

 Can Dündar'ın kaleminden çıkmış olan ''Yüzyılın Aşkları'' kitabı, efsaneleşen aşkları konu ediniyor. Latife'den Mustafa Kemal'e , Fatoş Güney'den Yılmaz Güney'e ve Piraye'den Nazım'a.. En çokta Piraye etkiliyor beni hem de öylesine etkiliyor ki ; Komünist Şair olan Nazım'a olan saygımı,sevgimi alıp götürüyor..

...Daha önce Sovyetler'de iki evlilik yapmış olan Nazım,bu yeni sevdaya düşmekte gecikmedi.
              Kızıl saçlı,yeşil gözlü bu kadına tutulmuştu.
              O kadar ki,10 yıl önce,''Aşk şiirine imza atmaya değmez,'' diyen devrimci şair, şimdi,''Biz de çakarız o meretten biraz,'' diye aşk şiirleri yazar olmuştu.
Piraye, iki çocuğu olduğu için kararsızdı yeni bir evliliğe. Üstelik ailesi de ''komünist bir şair''le evlenmesine kesinkes karşıydı. Bu yüzden tam iki yıl boyunca, ''evet''demedi Nazım'a.. Sonunda 1932 başında teslim oldu Piraye ve o yıl evlenmeye karar verdiler.Çok değil , 1933'ten itibaren bu mutlu hava, bulutlanmaya başlayacaktı. Ve Nazım için, komünizm propagandası yapmak ve gizli örgüt kurmak suçlarından tutuklanmalar başlıyordu...


Mutlu günler kısa sürmüştü.Şimdi tam 17 sene farklı cezaevlerinde yazılan mektuplarla sürecek hasret yılları başlıyordu.
1933'ün sonuna doğru yazdığı bir mektupta, '' Karıcığım,aşk mektuplarımıza elveda,'' dedi Nazım...
             Çünkü savcı idamını istiyordu.
Piraye panik halinde yazdı cevabını... ''Seni asarlarsa yaşamam,''dedi..
Nazım, adeti veçhile yine bir şiirle sildi eşinin gözyaşlarını.
''....Yaşarsın karıcığım, kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda ; yaşarsın,kalbimiz kızıl saçlı bacısı..En fazla bir yıl sürer yirminci asırlarda ölüm acısı..'' 

Cumhuriyeti'in 10.yıl şerefine af çıkarılmış ve Nazım, 1934'ün Ağustos'unda salıverilmişti.
O artık Ailesi reisiydi.Piraye'ye dingin bir hayat sözü vermişti. Ama olmadı , Cihan Harbi'nin yaklaştığı ve ırkçılığın prim yaptığı zamanlarda , Sovyet demokrasisini öven kitaplar yayımlıyordu. Sonunda 17 Ocak 1938'de bu kez anayasal düzeni değiştirmek için komplo kurmak iddiasıyla tutuklandı. 

...Şimdi Donanma Davası'ndan aldığı 13 yıllık cezayla,toplam mahkumiyeti 30 yıla yaklaşmıştı.1939 yılında İstanbul tevkifhanesinde pastel boyayla çizip Piraye'ye yolladığı portresinde,mavi gözleri endişeyle bakıyordu.
Mektuplarında ''Seni seviyorum, seni sayıyorum,''diye yazan Nazım'ın dilinde,''Gün batar,kuşlar döner/Dönmez bu yoldan beklenen,'' şarkısı vardı artık...

Piraye'nin kömür alacak parası dahi kalmamıştı, tek beklentisi eşinin bir an önce yanında olmasıydı. Çaresiz mektuplar, karşılıklı gönderiliyordu. Şu satırları yazmıştı Nazım, '' Bilirsin ya,senin bir parmağın da benim yüzümden yanmıştı.Zaten benim yüzümden yanan yalnız parmağın mı ? Senin gençlik günlerinin saadetini yaktım, mahvettim.''  Nazım 15 yıldır hapisteydi. Bedenen hasta düşmüş, ruhen yorulmuştu.Artık Piraye'sine yazdığı şiirlerde,sevdadan çok imkansızlığın izi vardı. ''sende, uzaklığı, sende, ben, imkansızlığı seviyorum.Fakat asla umutsuzluğu değil..'' 

1948 yılı başında ziyaretine dayısının kızı Münevver Berk geldi.Hem akraba hem evli olmalarına rağmen bu görüşme yeni bir aşkın kıvılcımlanmasına vesile oldu.Nazım'dan 16 yaş küçük bu kumral,yeşil gözlü kadına sırılsıklam aşık oldu.Cumhuriyet'in 15.yıldönümünde bir af umudu doğmuştu.Nazım, yine özgürlüğüne kavuşacaktı. Bu sebep ile Münevver'e eşinden boşanmasını telkin etti.Birlikte yeni bir hayata başlayacaklardı.Bu karardan sonra en güzel aşk şiirlerini yazdığı karısı Piraye'ye şu satırları yolladı :  '' .. karıkocalık münasebetimizi, kesmemiz gerekiyor'' Aralarındaki bu münasebetin artık kesilmesi gerektiğini, birkaç teselli cümlesiyle bildirdi. Hapisteyken bile onu bırakıp gitmeyen Piraye'sine,hayatını mahvettiği kadına , bir başka kadın için, elveda dedi , Nazım..

Ancak o arada bir başka gelişme oldu ve beklenen af gerçekleşmedi. Münevver, Nazım'ın çıkamayacağını anlayınca bir maceraya atılmaktan vazgeçti ve eşine döndü.

Nazım, büyük bir pişmanlıkla Piraye'ye '' Seni arkandan bıçakladım'' diye başlayarak yazdı ve af diledi. 
Fakat gelmedi Piraye... Tersine ortadan kayboldu.Tek satırlık mektuplarda,'' Gel,sana muhtacım,'' diye yazan,pişmanlık içinde kıvranan Nazım'la yazışma işini çocuklarına bıraktı. 

Bursa'ya ''Nazım Bey'' diye başlayan ve , '' Hürmetler ederim,'' diye biten bir mektup yazıp avukatlarının isimlerini verdi. Nazım,ölümden söz etmeye başlayınca dayanamayıp oğluyla Bursa'ya gitti ama bu da çare olmadı. Hapishane çıkışında oğlu Memet'e, ''Onu artık sevmiyorum,'' diyecekti. 

Nazım'ın hapishaneden çıkmasından sonra 23 mart 1951'de boşandılar. Piraye, Altunizade'deki evinde inzivaya çekildi.Ortalarda görülmedi pek.. Nazım hakkında hiç konuşmadı.Kimseyle evlenmedi.Ama ölünceye kadar da Nazım'ı affetmedi. 21 Mart 1995'te,89 yaşında, inzivaya çekildiği evinde öldü.

1950 Temmuz'unda çıktıktan sonra Münnever'e kavuşan Nazım,1951 Haziran'ında Münevver'i ve henüz üç aylık olan oğlu Mehmet'i bırakarak tek başına yurtdışına kaçtı.Şimdi Münnevver de Piraye'nin kaderini paylaşacak ve yıllar sonra buluştuğu Nazım'ı, başka bir kadınla evlenmiş olarak bulacaktı..  

Nazım'ın gönlü, uçsuz bucaksızmış belki ama Piraye öyle mi ? Sığdıramamış kimseyi yüreğine , esir düşmüş sevdiğine. Acısını, kederini gömüp , suratını asıp gitmiş..

Kafamda oluşan sorular çok net..
Vefa, nedir ki ? Hangi insanlarda bulunur ''Vefa''? Piraye'den başka kim bilebilir ki ,'' Vefa'' nın anlamını...

Belki Piraye, Nazım'ın o çok sevdiğim sözünü hatırlattı Nazım'a :
'' Gitmek '' sadece bir eylemdir.''Unutmak'' ise kocaman bir devrim...

UNUTMA!

6 yorum:

  1. Yanıtlar
    1. Zaten nazımla evlenen münevver berk'te erkek dımı

      Sil
    2. Zaten nazımla evlenen münevver berk'te erkek dımı

      Sil
  2. eline emeğine sağlık süper yazmışsın ya :).
    bunu okuduktan sonra nazımı hem sevdim hemde kızdım. çok kötü bu yaptığı pirayeye bu yanlışı yapmayacaktı... kötü çocuk nazımm

    YanıtlaSil
  3. Casino Near Me - Mapyro
    Casino Near Me - Find Casinos Near 익산 출장마사지 Me Near Me in 남원 출장샵 2021 - Find Gaming, Casinos & 공주 출장마사지 Nightlife in This map provides 거제 출장안마 you 여수 출장샵 with a list of casinos near you.

    YanıtlaSil