2 Kasım 2014 Pazar

10 KASIM 193∞



“Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir” diyen ve arkasında yas değil, şanlı bir destan, genç ve çağdaş bir Cumhuriyet bırakan Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün insanlığın değişmez kanunu ölümünün ardından geçen 76.Yıl dönümünü anmaktayız. Cumhuriyet’in evlatlarına bıraktığı büyük mirasın sahipçileri olarak 10 Kasım gününde O’nu kaybetmenin hüznünü yaşarken bir kez daha O'na ve emanetine olan güvenimizi tazeliyoruz. Aklın ve bilimin rehberliğini kabul etmiş manevi mirasçıları olarak bizler, Atatürk'ün gösterdiği yolda devam etmesi için doğruluktan, adaletten, demokrasiden ve eşitlikten vazgeçmememizin gerekliliğini anlıyoruz. 


 Milli kahraman ve şanlı kumandan Atatürk, hastalığının gittikçe arttığı günler de ve  ondan önceki 12 yıl boyunca da yanından ayırmadığı, son anlarında dahi yanı başında bulunan “Kütüphanecisi Nuri Ulusu” Atatürk'ün son dönemlerini ve ölüm anını şu biçim de anlatmıştır:

         
“Atatürk’ün son hastalıklı devrelerinde yani komalara girip çıktığı günlerde doktorların ve yakınlarının dışında yanına girip çıkabilen ender kişilerden biriydim. Zaten bilindiği gibi çok önemli bir cümlesi vardı: “Özel hemşire falan istemem, bana benim çocuklarım herkesten iyi bakar.” Evet, işte o çocukları ben ve arkadaşlarımdı. Ona öyle güzel ve titiz bakardık ki doktorları dahi şaşırırlardı.

İşte böyle girdiği komaları esnasında zaman zaman “Aman Yarabbim aman Yarabbim” diye mütemadiyen Halikinden (Allah’ından) yardım dilediğini gözlerimle gördüm, kulaklarımla işittim.


Aman Allahım aman Allahım ne acımasız günlerdi o günler… O koca dev adam, Büyük Komutan, Ulu Önder Atatürk. O tüm dünyadan korkmayan hatta tüm dünyaya kafa tutan o insan. Büyük Allah’ına olan inancı ve imanıyla “Aman Yarabbi aman Yarabbi” diyerek ondan yardım bekliyordu. Bu muydu dinsiz Atatürk, bu muydu? Allah’a, kitaba inanmayan Mason Atatürk… Bunları söyleyenin Allah cezasını versin; veriyor zaten, her zaman da verecektir. Bunu yaşayanlar hep göreceklerdir.


O sıkıntılı günler Cumhuriyet Bayramı’ndan sonra iyice arttı, Atatürk gözlerimizin önünde her geçen gün biraz daha güçsüzleşiyor, adeta eriyordu. 9 Kasım günü hemen hemen kendinde değildi. Ben ve arkadaşlarım hiçbir şey yapamamanın acizliği ile sıkıntıdan, üzüntüden kendi kendimizi yiyor ve sadece köşe bucakta gözyaşı döküyorduk.


10 Kasım 1938 saat dokuzu beş geçe Atatürk’üm son nefesini veriyor. Odada bulunan herkes komada, Büyük Komutan göz göre göre gidiyor, kimse bir şey yapamıyor ve son nefesini veriyor. Hiç unutmuyorum, Atatürk öldü der denmez oda kapısının önünde nöbet tutan genç bir teğmen şöyle bir başını havaya kaldırdı ve küt diye koca vücuduyla kalıp gibi yere düştü, bayılmıştı. Bir tarih göç etmişti, biz ne yapacaktık. İlk telaş sonunda doktorları son muayeneleri yaptılar, çenesini Dr. Kamil Berk, Mim Kemal Öke Bey gözlerini yavaş yavaş kapatıp bir mendille bağladılar. Bilahare yüzünün maskının alınması gerektiği söylendi. O anda şaşırmış vaziyette odada bulunanlardan kimse cesaret edemezken ben hemen atıldım ve “Ben yapayım.” dedim. Gerekli onay bana verildikten sonra hemen gerekli levazımatlar getirildi, başucuna iliştim, o güzel yüzünü sevip okşayarak, onu bu ölüm halinde dahi incitmekten korkarak, yüzünün maskını aldım, işimi bitirdim. Ne kötü kaderdi bu. 


Bilahare o zamanlar Başvekil Celal Bayar olmak üzere Riyaset-i Cumhur yaver ve memurları ile müstahdemler, manevi huzurunda tazim duruşunda bulundukları bir sırada ve doktorların ölüm raporunu hazırlamaları bitiminde Şef İbrahim’le ben hiç kimseye bir şey söylemeden ve de emir almadan her gün Dolmabahçe Sarayı’nın üzerindeki bayrağı çekme ve indirme vazifesini yapan saray müstahdemi Hüseyin Efendi’nin rehberliğinde muayede salonunun kubbesi üzerinde dalgalanan Riyaset-i Cumhur sancağını yarıya indirmek için kurşun kaplı kubbenin tam zirvesine kadar çıktık ve bu ameliyeyi yaptık. O ara Salih Bozok’un, odadan çıkıp merdivenleri koşa koşa inip bir odaya girerek intihar girişimiyse bizi ikinci bir büyük üzüntüye soktuysa da bilahare yapılan acil operasyonla kurtulması sevindirdi.


Günlerdir Atatürk’lerinin sıhhi durumu hakkında endişe içinde bulunan binlerce vatandaş Gümüşsuyu sırtlarından ve meydanlardan bizim sancağı yarıya indirmemizi görünce acı gerçeği öğrenmişler ve hıçkırıklar içinde sarayın kapılarına doğru akın akın gelmeye başlamışlardı. 


Böyle son bulmuştu Ata'nın vedası böyle göç etmişti gözler önünde koca Tarih… 10KASIM193ͬ∞


Alıntı adres : www.sanatmizah.com