16 Aralık 2014 Salı

                                                                 
 ''Ey Kahraman Türk Kadını''


                Milletin istikbali , Vatanın geleceği tehlikededir ! Anadolu toprakları işgallerle karşı karşıya ve topyekün yürütülen savaşlar yaşanmakta , Kahraman Türk kadını ''Milli Mücadeleye'' destek vermekte erkeğiyle birlikte Anadolu'yu savunmaktan geri kalmamıştır.

Türk Kadını Anadolu'nun  işgaliyle birlikte Mustafa Kemal'in başlattığı seferberlik ilanı ile Kurtuluş Savaşına en büyük desteği veren , cephenin ihtiyaçlarını karşılamak için çalışan , cepheden cepheye  mermi ve erzak taşıyan , bizzat cephede düşmanla savaşarak büyük bir mücadelenin önemli bir parçası olmuştur.

Mustafa Kemal Türk Kadının Milli mücadeleye vermiş olduğu desteği şu şekilde açıklamıştır ; 
'' Dünyada hiçbir milletin kadını Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım , milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar hizmet gösterdim diyemez. ''  Atatürk'ünde önemini
belirtmiş olduğu gibi desteğini hiç esirgememiş olan Türk kadını ; canı pahasına , vatan uğruna mücadele etmiştir.

Şimdi sizlere tarihin arka yüzünde kalmış , sahte tarih yalanlarından kurtulup gün yüzüne çıkamamış bir  Türk kadınını tanıtacağım ; Türk kadınının Milli Mücadele'de anıtsallaşmasının , cephe gerisinde ve cephede omuz omuza hizmet verişinin en önemli örneklerinden biride Halime (Kocabıyık) Çavuş'tur.

Kimmiş bu Halime Kocabıyık ? 1898 yılında Kastamonu'da Merkez Duruçay Köyünde doğmuş olan Halime Çavuş Kurtuluş savaşı yıllarında ailesinin tüm engellemesine karşı çıkarak , hiç kimsenin etkisi altında kalmayıp bireysel olarak hareket etmiş ve Milli mücadeleye katılmıştır. O dönemde etraftakiler tarafından yadırganmamak için saçlarını kazıtmış , tıraş olmuş ve erkek gibi giyinmiştir. Cephelerde çeşitli görevler üstlenen Halime Çavuş İnebolu'dan aldığı bir çok cephaneyi cephanelere ulaştırmıştır.

Milli Mücadele döneminde Türk kadınını en iyi şekilde savunan Halime Çavuş , Anadolu'nun diğer mücadeleci kadınları gibi Mustafa Kemal Atatürk tarafından Çankaya'da ağırlanmıştır.  İstiklal Madalyası ve Gazi unvanına layık görülmüştür. Atatürk'ün verdiği emirle ölene kadar maaşa bağlanan  Halime Çavuş , Atatürk'ün ''Seni yollamıyorum , bizim kızımız ol '' önerisine '' Benim geride bıraktığım bir ailem var , onlar beni bekler.'' şeklinde cevap veren Halime Çavuş , '' Ben anaya babaya itaatli evlada saygı duyarım'' Diyen Mustafa Kemal Atatürk tarafından çeşitli hediyeler verilerek tekrar evine yollanmıştır.

Kendisini Milletine ve Vatanına adayan Halime Çavuş , hiç evlenmemiş ve kardeşi Hasan Kocabıyık'ın oğlu 13 yaşındaki Sadık Kocabıyık'ı evlat edinerek büyütmüştür. Düzenli olarak her gün tıraşını olup , saçını kazıtarak bir erkek gibi davranmaya devam etmiştir. Halime Çavuş 1975 yılında hayata gözlerini yummuştur.


Milli Mücadele Döneminde canını esirgemeden ortaya koymuş ve hayatını vatanına adamış olan Halime Çavuş adına Kastamonu Kadıdağı'nda yaptırılan anıt 2008 yılında Türk bayrağına sarılı bir şekilde alkışlar eşliğinde açılmıştır. 

Başta Halime Çavuş ve Milli Mücadele Döneminde Vatan uğruna savaşmış olan insanların , yaşam öykülerini okumak , buhranlı bir şekilde anlatılan tarihin içinden bunların farkına varıp milli duygularımızı güçlendirmek , bir vatanın kurtuluş mücadelesini ve bir ülkenin ne gibi zorluklarla kalkındığını anlamak ; Türk vatandaşının en büyük manevi borcudur.

2 Kasım 2014 Pazar

10 KASIM 193∞



“Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir” diyen ve arkasında yas değil, şanlı bir destan, genç ve çağdaş bir Cumhuriyet bırakan Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün insanlığın değişmez kanunu ölümünün ardından geçen 76.Yıl dönümünü anmaktayız. Cumhuriyet’in evlatlarına bıraktığı büyük mirasın sahipçileri olarak 10 Kasım gününde O’nu kaybetmenin hüznünü yaşarken bir kez daha O'na ve emanetine olan güvenimizi tazeliyoruz. Aklın ve bilimin rehberliğini kabul etmiş manevi mirasçıları olarak bizler, Atatürk'ün gösterdiği yolda devam etmesi için doğruluktan, adaletten, demokrasiden ve eşitlikten vazgeçmememizin gerekliliğini anlıyoruz. 


 Milli kahraman ve şanlı kumandan Atatürk, hastalığının gittikçe arttığı günler de ve  ondan önceki 12 yıl boyunca da yanından ayırmadığı, son anlarında dahi yanı başında bulunan “Kütüphanecisi Nuri Ulusu” Atatürk'ün son dönemlerini ve ölüm anını şu biçim de anlatmıştır:

         
“Atatürk’ün son hastalıklı devrelerinde yani komalara girip çıktığı günlerde doktorların ve yakınlarının dışında yanına girip çıkabilen ender kişilerden biriydim. Zaten bilindiği gibi çok önemli bir cümlesi vardı: “Özel hemşire falan istemem, bana benim çocuklarım herkesten iyi bakar.” Evet, işte o çocukları ben ve arkadaşlarımdı. Ona öyle güzel ve titiz bakardık ki doktorları dahi şaşırırlardı.

İşte böyle girdiği komaları esnasında zaman zaman “Aman Yarabbim aman Yarabbim” diye mütemadiyen Halikinden (Allah’ından) yardım dilediğini gözlerimle gördüm, kulaklarımla işittim.


Aman Allahım aman Allahım ne acımasız günlerdi o günler… O koca dev adam, Büyük Komutan, Ulu Önder Atatürk. O tüm dünyadan korkmayan hatta tüm dünyaya kafa tutan o insan. Büyük Allah’ına olan inancı ve imanıyla “Aman Yarabbi aman Yarabbi” diyerek ondan yardım bekliyordu. Bu muydu dinsiz Atatürk, bu muydu? Allah’a, kitaba inanmayan Mason Atatürk… Bunları söyleyenin Allah cezasını versin; veriyor zaten, her zaman da verecektir. Bunu yaşayanlar hep göreceklerdir.


O sıkıntılı günler Cumhuriyet Bayramı’ndan sonra iyice arttı, Atatürk gözlerimizin önünde her geçen gün biraz daha güçsüzleşiyor, adeta eriyordu. 9 Kasım günü hemen hemen kendinde değildi. Ben ve arkadaşlarım hiçbir şey yapamamanın acizliği ile sıkıntıdan, üzüntüden kendi kendimizi yiyor ve sadece köşe bucakta gözyaşı döküyorduk.


10 Kasım 1938 saat dokuzu beş geçe Atatürk’üm son nefesini veriyor. Odada bulunan herkes komada, Büyük Komutan göz göre göre gidiyor, kimse bir şey yapamıyor ve son nefesini veriyor. Hiç unutmuyorum, Atatürk öldü der denmez oda kapısının önünde nöbet tutan genç bir teğmen şöyle bir başını havaya kaldırdı ve küt diye koca vücuduyla kalıp gibi yere düştü, bayılmıştı. Bir tarih göç etmişti, biz ne yapacaktık. İlk telaş sonunda doktorları son muayeneleri yaptılar, çenesini Dr. Kamil Berk, Mim Kemal Öke Bey gözlerini yavaş yavaş kapatıp bir mendille bağladılar. Bilahare yüzünün maskının alınması gerektiği söylendi. O anda şaşırmış vaziyette odada bulunanlardan kimse cesaret edemezken ben hemen atıldım ve “Ben yapayım.” dedim. Gerekli onay bana verildikten sonra hemen gerekli levazımatlar getirildi, başucuna iliştim, o güzel yüzünü sevip okşayarak, onu bu ölüm halinde dahi incitmekten korkarak, yüzünün maskını aldım, işimi bitirdim. Ne kötü kaderdi bu. 


Bilahare o zamanlar Başvekil Celal Bayar olmak üzere Riyaset-i Cumhur yaver ve memurları ile müstahdemler, manevi huzurunda tazim duruşunda bulundukları bir sırada ve doktorların ölüm raporunu hazırlamaları bitiminde Şef İbrahim’le ben hiç kimseye bir şey söylemeden ve de emir almadan her gün Dolmabahçe Sarayı’nın üzerindeki bayrağı çekme ve indirme vazifesini yapan saray müstahdemi Hüseyin Efendi’nin rehberliğinde muayede salonunun kubbesi üzerinde dalgalanan Riyaset-i Cumhur sancağını yarıya indirmek için kurşun kaplı kubbenin tam zirvesine kadar çıktık ve bu ameliyeyi yaptık. O ara Salih Bozok’un, odadan çıkıp merdivenleri koşa koşa inip bir odaya girerek intihar girişimiyse bizi ikinci bir büyük üzüntüye soktuysa da bilahare yapılan acil operasyonla kurtulması sevindirdi.


Günlerdir Atatürk’lerinin sıhhi durumu hakkında endişe içinde bulunan binlerce vatandaş Gümüşsuyu sırtlarından ve meydanlardan bizim sancağı yarıya indirmemizi görünce acı gerçeği öğrenmişler ve hıçkırıklar içinde sarayın kapılarına doğru akın akın gelmeye başlamışlardı. 


Böyle son bulmuştu Ata'nın vedası böyle göç etmişti gözler önünde koca Tarih… 10KASIM193ͬ∞


Alıntı adres : www.sanatmizah.com

31 Ekim 2014 Cuma

Zorunlu degisiklik

Hayatinizda değişiklik yapmayi severmisiniz ? Belki bu sorunun cevabini tam olarak veremezsiniz ve ya bu sorunun sonucunu tam olarak kestiremezsiniz ama bilirsiniz ki hayatin neyi ne zaman ne şekilde getireceğini bilemeyiz ! Bir de hayatinizin daha rahat , geleceğinizin daha parlak olmasi icin belirli değişimler gerekir ve bu gerçekleştirmiş olduğunuz değişimler zorunlu olabilmektedir mesela ''universite diplomasi'' için gereken değişim..
2014 - 2015 öğretim yilinin start vermesi ile benim için ve bir çok öğrenci arkadaşlar için haritada gideceğimiz yer belirginleşmişti. İçimde yeni bir başlangıcın vermiş olduğu bir parça heyecan eski yaşantimi değiştiren bu yenilik içinse bir öfke hakimdi. Yol haritamin adresi olan Sakarya şehri bir büyük şehire göre oldukca sakin küçük bir kasabaya görede oldukca hareketliydi. Şehrin göbeğinde seyir halinde olan tren yolu ayri bir renk getirmişti ve tebessüm ettirecek bir nostalji yaratmişti bende , Sakarya ile bu ilk tanişmamizin ardindan dik yokuşlu okul yolu diye adlandirilan ve gelişmekte olan rampaya tirmandik kampüsümüzün adindanda anlaşildigi gibi 'esentepe' kampüsü Sakaryayı arkasina alan sapanca gölünün üstünde kalan belli bir tepe de ağaçların arasinda olan ve bana kampüsten çok minik bir kasabayi andiran bir üniversite yerleşkesiydi.Hafizamda hemen yer edinmiş olan bu yerleşim yerleri hayatima hizla girmekteydi ve yeni bir başlangicin ilk hamleleriydi..
Farkli bir sorumluluğun farkli bir olgunluk döneminin başlangicinda olduğumu hissediyordum ; tanidiğiniz yüzlerden , sevdiğiniz muhabbetlerden , edindiğiniz çevreden ve evden uzaklaşmayi üzerimden atamamıştım henüz yeni bir evde güneşin ilk ışıklarıyla yeni bir güne başlamak tek başınıza ayakta durabilmenin sorumluluğu , omuzlarimdaki hafif ağır olan tatli yükü anlamlandirmak için fazla şaşkındım.Yeni yüzlere aşina olmak yeni sesler ile günaydinlaşmak oldukça zor ve farkliydi..
Yaşantimiz bizi böyle hakim olduğumuz çevreden uzaklaştirip zorunlu hamleler yapmaya zorlayacak ve bu da bizi bağimli olduğumuz şeylerden zorda olsa ayiracaktir bu yüzden bağimlilik kelimesi sadece bir maddeye (alkol,uyuşturucu vb ) tekabül etmemeli çünkü insan yaşadığı yerin , oturduğu bankin , gezdiği caddenin bile bağımlısı olabilir son olarak geçirdiğiniz zor ve özlem dolu günlere inat gülünüz

OSMANLININ EFSANELESEN SEMBOLÜ